İnşaat Hukuku, Türk Hukuk Sistemi’nde istisna akdi kapsamında kabul edilmiş olup, Borçlar Kanunu’nda inşaat ilişkin olarak 360. Maddenin 3. Fıkrası ile 363. Ve 367. Maddelerin 2. Fıkralarında değinilen hükümler dışında özel bir düzenlemeye rastlanmamaktadır. Bu nedenle, inşaat hukuku ilişkilerinde, Borçlar Kanunu’nda istisna akdi ile ilgili 355. Maddeden, 371. Maddeye kadar olan hükümler ve aynı kanunun ilgili genel hükümleri uygulanır. Oysa inşaat sözleşmelerinin ve özellikle kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin sürekli edimli ve karma akitler olması bakımından istisna hükümlerinden ayrı, özel hükümlere ihtiyaç olduğu bir gerçektir.
İş Sahibi Adına Yapılacak İnşaatlar ile İlgili Sözleşmelerde Şekil
İş sahibi ile inşaatı yapacak müteahhit arasında, işin yapılmasına dair karşılıklı iradelerin birleşmesi suretiyle akit oluşur. Bu suretle, icap ve kabul veya tarafların sözlü yahut yazılı olarak birleşen iradeleri sonunda akit meydana gelir. Bu anlatım ile akdin belli bir şekilde yapılması gerekmez. Ancak, şekle bağlı olmaksızın yapılan akdin varlığında uyuşmazlık çıktığı takdirde, akdi inkar eden tarafa karşı, akdin varlığını iddia eden taraf Medeni Kanun 6. Maddesi hükmünce bu iddiasını, ispat hukuku yönünden HMK hükümlerindeki koşullarla ispatlamak zorundadır.
Bu ifadeyi biraz daha açmak gerekirse, bir inşaat yapımını sözlü bir akitle üstlenen müteahhit, yaptığı inşaatın bedelini ödemeyen ve akdi bir ilişkiyi de inkar eden iş sahibi karşısında, yaptığı işin değeri belirli bir miktarı geçtiği takdirde, kural olarak inşaatı kendisinin yaptığına ve aralarında bir sözleşme bulunduğuna dair şahit dinletemez, iddiasını ancak yazılı bir belge ile veya karşı tarafa teklif edeceği yemin ile ispatlayabilir.
Görülüyor ki, inşaat sözleşmeleri şekle bağlı değilse de, taraflardan birinin inkarı halinde, varlığının ispatı usul hukukundaki kurallara göre mümkündür. Konu ile ilgili olarak Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 3.10.1984 tarih, 984/1631-3265 sayılı kararı aynen şöyledir:
“Eser sözleşmesi Borçlar Kanunumuzda belli bir şekle tabi tutulmamıştır. Ancak olayımızda, yapımı yüklenilen inşaat, iş sahibi davalı tarafından inkar edilerek taraflar arasından akdi bir ilişkinin mevcut olmadığı savunulmakta ve böylece akdi ilişkinin mevcudiyeti, inkar ile ihtilaflı hale gelmektedir. HUMK’un 14.7.2004 Tarihli 5219 sayılı kanunla değişik 288. Maddesi ve bu kanunla getirilen Ek 3-4. Maddeleri hükmünce arttırılması sonucu, hemen 1.01.2010 tarihinden itibaren, uyuşmazlığın miktar veya değeri 550TL’sini geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu maddede öngörülen şekil koşulu, geçerlik için değil, usul hukuku yönünden konulmuş bir ispat şeklidir. İspat şeklinin zorunluluğu nedeni ile hukuki işlemlerin kural olarak tanık sözleri ile ispatı olanağı da yoktur.”
Sözleşmenin Eki Olarak Kabul Edilen Şartnamelerin Hukuki Niteliği
İnşaat sözleşmesi akdedilirken, gerek taraflarca tespit edilen fenni şartları içeren bir belgenin, gerekse Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi yahut herhangi bir müesseseye ait yapı şartnamesi, sözleşmenin eki olarak kabul edilebilir. Sözleşmenin eki olarak kabul edilen ve kamu düzenini koruyucu fen koşullarına aykırı bulunmayan şartnameler, sözleşme hükmü olarak aynen uygulanacağı gibi, ispat yöntemine ilişkin hükümleri varsa bunlar tarafları bağlayıcıdır. Bu şartnamelerde veya sözleşme hükümlerinde, tarafların muayyen delillerle kanıtlamayı kabul ettikleri hususlar başka delillerle ispatlanamaz. Bu durum hukuki niteliği itibariyle delil sözleşmesi olup, mahkemece re’sen gözetilmesi gerekir.
İnşaat Hukuku alanında yoğun olarak çalışan İnşaat Avukatı olarak görev alan avukatlarımız bu konuda müvekkillere tavsiye, yönlendirme ve mevzuat(kanun, yönetmelik, tebliğ) hakkında anlık bilgilendirmeler sağlayarak ve hukuki danışmanlık görevinde hukuki tavsiyelerde bulunarak kendilerini ileride çıkabilecek sorunlar ve hak kayıplarını önleme açısından hukuki bakımdan oldukça avantajlı duruma getirmektedirler. Arsa sahipleri ve müteahhitler açısından, gelecekte karşılaşabilecekleri sorunlar, tecrübeli İnşaat Avukatları tarafından İnşaat hukuku alanındaki tecrübelerinden yola çıkılarak erkenden öngörülmekte ve sorun daha başlamadan engellenmekte, müvekkillerin haklarını optimum düzeyde korumaları ve elde etmeleri sağlanmaktadır.