GENEL BİLGİLER
Günümüz borçlar hukuku sistemini düzenleyen kanunlar, sorumluluk hukukunu temelde iki ayaklı bir yapı içerisinde düzenlemiştir. Bu ikili ayrım klasik olarak Roma Hukukundan beri gelen ‘’Haksız Fiil Sorumluluğu’’ ve ‘’Sözleşme Sorumluluğu’’ dur. Haksız fiil sorumluluğu hukuk kurallarının herkese yüklemiş olduğu genel yükümlülüklerin ihlalinden doğarken, sözleşme sorumluluğu ise borçlu ile alacaklı arasındaki bir bağdır ki, bu bağ ile borçlu sözleşmeyle taahhüt ettiği edimi yerine getirme borcu altına girer. Bu anlamda haksız fiile özelliği veren unsur ‘’hukuka aykırılık’’ iken sözleşme sorumluluğunun öncelikli unsuru ‘’borca aykırılıktır’’. Borca aykırılıktan bahsedebilmenin olmazsa olmaz (sine qua non) koşulu ise borca aykırılıktan önce taraflar arasında kurulmuş bir sözleşmenin mevcudiyetidir. O halde toplumsal hayatımıza yön veren hukuki ilişkilerden doğan yükümlülüğümüz için iki tipik sorumluluğumuz olduğunu biliyoruz. Ancak sosyo-ekonomik hayatın yarattığı karmaşık hukuki ilişkilerden doğan birtakım zararların tazmininin hukuki dayanağının, bu mevcut tipik sorumluluk türlerinin sınırlarının dışına taştığını görmekteyiz. Söz konusu durumda bir zarar doğmaktadır ancak zararın kaynağı sözleşmeye ya da kimi durumlarda haksız fiile dahi dayanmamakta iken bazı ayrık durumlarda salt haksız fiile dayanması sebebiyle, zararın tazmin edilmesi hakkaniyet duygusunu tatmin etmemektedir. Bu noktada kapısını çaldığımız hukuki kurumun adı culpa in contrahendo sorumluluğu olacaktır.
SÖZLEŞME GÖRÜŞMELERİNDEKİ KUSURLU HALLERDEN SORUMLULUK (CULPA İN CONTRAHENDO SORUMLULUĞU)
I.Terminoloji
Culpa in contrahendo Latince kökenli bir terimdir. Culpa’nın Türkçe karşılığı kusur iken contrahendo ise sözleşme kurma eylemini ifade eder. Contract isminin sonuna gelerek onu fiile çeviren ‘’endo’’ eki şu anda/an itibariyle içinde bulunulan zamana işaret eder. Endo (sözcüğü ise tek başına) sözcüğü ise aslında özel bir zaman dilimine işaret etmektedir. Hatta bu özel zamanıanlatmak için, “trafik ışıklarında yeşil ışığın yanmasından az önce yanan sarı ışık’’ tabiri kullanılır. Bu anlamıyla culpa in contrahendo sözleşmenin hemen öncesinde ki görüşmelerde kusur olarak tanımlanır. Yani culpa in contrahendo, kelime manası itibariyle de bir sorumluluk türüne değil belli bir zaman dilimindeki kusura işaret eder.
Türk Hukuk doktrininde culpa in contrahendo sorumluluğu kavramını ifade eden farklı kavramlara rastlamaktayız. “Sözleşme öncesi kusur’’ ,’’Müzakereler sırasında irtikap olunan kusur’’ ,’’Akdin müzakeresi safhasında kusurlu davranış’’ gibi culpa in contrahendoyu karşılayan kavramlara rastlamaktayız. Bunun yanı sıra doktrinin culpa in contrahendo terimini aynen kullanma eğiliminde olduğunuz görmekteyiz. Gerçekten de culpa in contrahendo terimi yabancı hukuklarda da doğrudan kullanılan ortak bir terimdir.
II.Culpa İn Contrahendo’nun Hukuki Niteliği
1)Genel Olarak:
Culpa in contrahendo en ilk, öncü hukuk sistemlerinde gelişimini tamamlamış, daha sonra takipçi hukuk sistemlerinde gerek doktrin literatüründe gerekse uygulamada yerini almıştır. Bugün için culpa in contrahendo sorumluluğu birçok yabancı hukuk sistemlerinde ve Türk Hukuk sisteminde sorumluluk doğuran bir vakıa olarak tanınmaktadır. Yapılan teorik tartışma bu sorumluk türünün varlığı-yokluğu noktasında değil, niteliği gereği sözleşme kurulmasından az önce ortaya çıkan bu sorumluluk türünün hangi hukuki zemine oturtulması gerektiğiyönündedir. Bu konudaki tartışmalar oldukça geniş pir perspektifte yapılmaktadır. En genel şekilde sınıflandırılacak olursa: Culpa in contrahendo sorumluluğunu klasik sorumluluk kaynakları içinde arayan görüş (sözleşme teorisi, haksız fiil teorisi, karma teori), bir diğeri ise klasik sorumluluk kaynakları dışında arayan görüş (bağımsız borç ilişkisi görüşü).Hukuki nitelik üzerine yapılan bu tartışmaların culpa in contrahendonun varlığını sorgulamadığını yukarıda da belirtmiştik.Genel anlamda ayrılan her iki görüş deculpa in contrahendo sorumluluğunun var olduğu ve bundan doğan zararın tazmin edilmesi gerektiği hususunda hemfikirdir. Hal böyle olunca, doktrindeki bu tartışmaların her biri culpa in contahendonun özellikle unsurlarının ve hukuki niteliğinin iyice somutlaşmasına ayrı ayrı hizmet etmişlerdir. Çalışmamızın sınırını culpa in contrahendo sorumluluğunun Türk Hukukunda uygulanışı oluşturduğu için söz konusu teorilerin kapsamlı incelemesi konumuz dışında kalmaktadır. Ancak Türk hukukunda bu sorumluluğun uygulanışı açısından özellikle sözleşme ve haksız fiil teorileri üzerinde tartışma oldukça yoğun devam ettiği için bu iki teoriye de kısa da olsa değinme zorunluluğu vardır.
2)Sözleşme Teorisi:
Culpa in contrahendo sorumluluğunun genel bir sorumluluk hali olarak ileri sürülmesinin dayanağını, sözleşme teorisi oluşturur. Sözleşme teorisini savunanlar da kendi içinde farklı sınıflandırmalar yapmaktadır. Ancak hepsinin ortak noktası culpa in contrahendo vakıasını sözleşmenin temeline oturtmalarıdır. Sözleşme teorileri içinde en baskın olanı, fikir babalığını Jhering’in yaptığı ‘’hedeflenen sözleşme” kuramıdır. Bu teoriye göre; sözleşme öncesi yükümlülükler, geçerli olarak meydana gelmesi tasavvur edilen sözleşmeye dahil olup bu sözleşmeyle bir bütün oluşturur. Sözleşme görüşmelerinde ortaya çıkan kusur durumuda bu bütünün bir parçasını oluşturur. Bu nedenle zararın niteliği, sözleşmeyle doğan sorumlulukla aynı niteliktedir. Akdi sorumluluk hükümlerine göre zarar tazmin edilmelidir.
3)Haksız Fiil Teorisi:
Haksız fiil teorisi de bu konudaki diğer teoriler gibi culpa in contrahendo sorumluluğunu kabul etmekte ve böyle bir vakıadan doğan zararın tazmin edilmesi gerektiği fikrini benimsemektedir. Her ne kadar doktrinsel bir kabulden bahsedilse bile, haksız fiil teorisi, culpa in contrahendo sorumluluğundan doğan zararın tazminine haksız fiil hükümlerinin uygulanması gerektiğini ileri sürer. Bu teoriye göre haksız fiili karakterize eden unsur, hukuka aykırılıktır. Zarara neden olan eylem, sözleşmeden önce yapılmıştır. Sözleşme öncesi bir kusuru, sözleşme yapılmış gibi daha ileriye ötelemek ve sözleşme sorumluluğuna tabi kılmak hukuken mümkün değildir. Haksız fiil teorisini savunan doktrin, culpa in contrahendo sorumluluğunun sözleşmeye dayandırılamayacağında hemfikir olsa da haksız fiilin karakteristik özelliği olan hukuka aykırılık unsurunu belirlemede farklı görüşler ileri sürmüştür. Bir görüşe göre culpa in contrahendonun kendisi, hukuka aykırı bir unsurdur. Diğer bir görüş, tehlike ilkesine dayalı genel davranış yükümlülüğünün ihlalini hukuka aykırı bir unsur olarak belirlemiş, bir diğer farklı görüş ise dürüstlük kuralları kapsamında değerlendirmiştir. Konumuz sınırları içerinde kalmak adına, bu konuda daha fazla ayrıntıya girme gereği görmüyoruz. Ancak yine konumuzla yakından irtibatlı olması nedeniyle, şunu belirtmek zorunluluğu hissediyoruz ki: biz culpa in contrahendo sorumluluğunu konu edinen makalemizde sözleşme teorisini kabul ediyoruz. Bunun nedeni, culpa in contrahendoya özelliğini veren vakıanın sözleşmesiz düşünülmesinin imkânsız olmasıdır. Zira; zarara neden olan kusurlu eylem, sözleşme kurulmasındanhemen önce sözleşme görüşmeleri çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Zarara uğrayan taraf önceden sözleşme yapma saikine sahip değilse; kusur, eylemin muhatabı olmayacaktır, daha sade bir anlatımla zarar görmeyecektir. Sözleşme yapma saikinin zarar ile bu kadar kuvvetli bir illiyet bağı varken bu saiki görmezden gelip zararı salt haksız fiil kapsamında değerlendirmek, her şeyden önce kusurun hukuki niteliğinibelirlememizi imkânsız kılar. Nitekim, haksız fiil teorisini savunan doktrinin en çok zorlandığı konu da tam burasıdır. Yani, problem hukuka aykırılık unsurunu belirlemedeki ihtilaftır.Belirlenen hukuka aykırılık unsurlarının hiçbirinin tam manasıyla kalıba oturtulamamasının nedeni, sözleşme saikinin görmezden gelinmesidir. Ancak şu kadarını da kabul etmemiz gerekir ki, sözleşme teorisinin karşısına çıkabilecek en mantıklı teori, haksız fiil teorisindekidürüstlük kuralının ihlalininhukuka aykırı olduğunubelirleyen görüştür. Zira, dürüstlük kuralı kapsamında hukuka aykırı sayılan fiillerin doğumundaki tarihsel sebepler ile culpa in contrahendo sorumluluğunu doğuran sebepler aynı kaynaktan beslenmekte ve bu da culpa in contrahendo sorumluluğunun hukuki niteliğinin belirlenmesi ve uygulayıcıları arasındaki hazmını kolaylaştırmaktadır.
IV.CULPA İN CONTRAHENDO’NUN UNSURLARI
1)Genel Olarak:
Nihayetinde culpa in contrahendo sorumluluğu da bir hukuki sorumluluk müessesidir. Bunun için de hukuken sorumluluğun doğabilmesi için gerekli ve zorunlu tipik unsurları taşımalıdır. Culpa in contrahendo sorumluluğunun unsurları; zarar, kusur ve illiyet bağıdır.
2)Culpa İn Contrahendo Sorumluluğunun Tipik Unsurları
A) Zarar:
Hukuk sistemleri içerisindekitazminat müesseseleri zararı şart koşar. Zarar, bir kimsenin kişi veya malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmedir. Eksilme; kişi varlığında ortaya çıkması halinde manevi zarardan, malvarlığında ortaya çıkması halinde ise maddi zarardan bahsedilir. Malvarlığındaki eksilme, zarar görenin zarar verici olaydan sonra gösterdiği durum ile söz konusu olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farktan ibarettir. Culpa in contrahendo sorumluluğu da bir tazminat müessesesidir. Bu bağlamda malvarlığındakieksilmenin, salt malvarlığı zararı olması mümkün olduğu gibi, kişiye isabet eden bir zarar olması da mümkündür. Esasen kişi varlığına yönelen zarar, haksız fiilin hükümlerine tabidir. Ancak söz konusu ihlal, ilk işlem teması ile kurulan güven ilişkisinde ihlali sayıldığı ölçüde culpa in contrahendo sorumluluğu içerinde kalacaktır.
Maddi tazminata oranla daha spesifik özellikleri bulunan manevi tazminat talebi de culpa in contrahendo kapsamında istenebilir. İhlal edilen yükümlülük, sözleşme öncesi ödevlere dayanıyorsa ve tarafın kişi değerlerinde bir eksilmeye yol açmışsa, söz konusu zararın tazmini de culpa in contrahendo çerçevesinde istenebilecektir.
B)Kusur:
Kusur; hukuka uygun olamayan, hukuk düzeninin kınadığı bir irade veya irade noksanlığıdır. Kusur, kast(dolus) veya ihmal(culpa) olarak ortaya çıkar. Kast, içinde doğrudan kast (dolus directus) ve dolaylı kast(dolus evantualis) olarak ortaya çıkacaktır. İhmal ise, ağır ihmal (culpa lata) ve hafif ihmal(culpa levis) derecesinde olabilecektir. Ağır ihmal, herkesin gördüğünü görememektir. Hafif ihmal ise, ancak bilgili, basiretli kişilerin öngörebileceğini görememektir. Diğer yandan, kusurun derecesi objektif olarak belirlenebileceği gibi, sübjektif olarak da belirlenebilir. Objektif belirlenmesi kural, sübjektif olarak belirlenmesi ise istisnadır. Ancak, kanunlarda öngörülen hallerde söz konusu olur. Objektif kusur değerlendirilmesinde; ortalama,makul ve dürüst borçlu tipinden sapan davranışlar kusur olarak değerlendirilir. Sübjektif ölçütte ise objektif olarak beklenebilir bilgi ve yetenek değil, borçlunun kendi bilgi ve yetenekleri esas alınır.
Culpa in contrahendo sorumluluğunun doğması için ise; kusur, kurucu unsurdur. Bu sorumluluğun doğması için kusurun özel bir derecesinin aranmaması (kast/ağır ihmal), culpa incontrahendo sorumluluğunu uygulamada önemli bir yere taşır. Böylece tazmin sorumlusunun hukuka aykırı sonucu istemiş olması aranmayacak, sonuç için gerekli dikkat ve özeni göstermemesi yeterli olacaktır.
Bir diğer değinilmesi gereken husus, ortak kusur halleridir. Ortak kusur, tazminatın hesaplanmasında culpa in contrahendo sorumluluğunda da dikkate alınacak ve tazminatta indirim sebebi sayılabilecektir. Bu halde, zarar görenin ortak kusuru onun iyi niyetli olarak kabul edilmesini engelliyorsa ortada korunması gereken haklı bir güven olmadığı gibi, culpa incontrahendo ya başvurulmasını gerektiren bir vakıada olmayacaktır.
C)İlliyet Bağı:
İlliyet bağı, muhtemel tazminat sorumlusunun fiili ile zarar arasında ki sebep-sonuç ilişkisidir. Aranan hukuki illiyet ise uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet, zarar ile fiil arasındaki illiyet bağını kabul etmek için söz konusu fiilin, genel hayat tecrübesine ve olayların normal akışına göre böyle bir zarara sebep olması anlamına gelir.Diğer bir deyişle zarar; yapılan fiilin objektif olasılığa ve hayat denemelerine göre beklenmesi mümkün sonuç olmalıdır. Haksız fiil ve sözleşme sorumluluğunun doğumu için esas alınan bu görüş, culpa in contrahendo sorumluluğunda da esas alınır. Culpa in contrahendo açısından uygun illiyet bağını daha belirgin olarak ortaya koymak gerekirse, ortaya çıkan zararın, olayların olağan akışına ve genel hayat tecrübelerine göre söz konusu koruma yükümlülüğünü ihlal eden eylemin uygun bir sonucu olması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus; illiyet bağının, zarar ile koruma yükümlülüğünü ihlal eden fiil arasında aranmasıdır, yoksa zarar ile sözleşme görüşmeleri arasında spesifik bir bağın olması zorunlu değildir. Bu anlamda ‘’müşterinin mağazada ve henüz sözleşme kurulmadan önce başına muşamba topu düşmesi ve bu yüzden uğradığı zararın tazmini culpa in contrahendoya dayanır’’. Aynı şekilde yapılacak bir sözleşme için, A şehrinden B şehrine gelen ancak satıcının kusuru nedeniyle bu konuda hataya düşen kişinin yapmış olduğu yol, yemek masraflarının tazmini, hatta daha iyi bir sözleşme yapma olanağını kaçırmış olması yüzünden uğradığı zararı da culpa in contrahendo sorumluluğuna dayanır. Bu sefer deters açıdan bakacak olursak, sözleşme bahanesiyle bir markete giren kişinin bu güvene dayalı sorumluluğunu ihmal etmesinden kaynaklanan zararın tazmini de culpa in contrahendo sorumluluğuna dayanır. Örneklerde de görüldüğü gibi culpa in contrahendo sorumluluğunda aranan illiyet bağı, tipik illiyet bağıdır. Culpa in contrahendoya tipik özelliğini veren, sözleşmeyle fiil arasındakimünasebet aranan illiyet bağı açısından kurucu bir nitelik arz etmez.
Alman imparatorluk Mahkemesi 7 Aralık 1911 tarihinde verilen ‘’muşamba topu olarak adlandırılan
kararında, sözleşmenin sadece bildirim ve aydınlatma yükümlülüğünü değil, karşı tarafın canını ve malını koruma yükümlülüğünün deolduğunu kabul etmiş ve tezgahtarın müşteriye verdiği zararın Alman Medeni yasası 831.maddeye(haksız fiil) değil, 278.maddeye(sözleşmeye aykırılık hükümlerine) göre sorumlu olduğuna karar vermiştir. YHGK E 2010/13-593 K2010/623 T 1.12.2010
V.CULPA İN CONTRAHENDO VE BENZER KAVRAMLAR
1)Önsözleşme-Culpa İn Contrahendo:
Culpa in contrahendo’ya dayanan tazminin niteliğini anlatırken, culpa in contrahendo sorumluluğunun sözleşme öncesi ilişkiler olduğunu belirtmiştik. Ancak bu ilişkilerin unsurları bir ön sözleşme oluşturma kabiliyetinde değildir. Netice itibariyle ön sözleşme debir sözleşmedir ve bu yüzden bir sözleşmenin unsurlarını taşımalıdır. Ancak culpa in contrahendo sorumluluğunun kaynağı, güven ilişkisidir. Dolayısıyla bu ilişkinin ihlalinden doğan yükümlülük de,güveni ihlalden doğan zararın tazmin yükümlülüğüdür. Bu açıdan bakıldığında ön sözleşme ile culpa in contrahendo sorumluluğunun, yapısal zararın ve oluşan mevcut zararın tazmini açısından esaslı farklar içerdiğini rahatlıkla görmek mümkündür.
Ön sözleşme, tıpkı sözleşmeler gibi karşılıklı irade beyanlarıyla kurulur. Sözleşme ile çoğu zaman bir tasarruf, kullandırma, yararlandırma yükümlülükleri taahhüt edilirken, ön sözleşmede ise ileride bir sözleşme yapma borcu altına ön sözleşmenin her iki tarafı da girer. Görüldüğü üzere ön sözleşme ilişkisi de culpa in contrahendo gibi, sözleşme öncesi bir işleme dayanmaktadır. Bununla birlikte bugün için doktrinde tartışmasız kabul edilen ön sözleşme kavramı, irade beyanlarına dayanan, dolayısıyla sözleşme görüşmeleri safhasını geçen bir zamanıişaret etmektedir.
Ön sözleşme kavramında borçlunun temerrüdü halinde, aynen ifa ve gecikme tazminatı veya bu istemden vazgeçerek müspet zararın tazmini veya dönme hakkını kullanarak ve kusur halinde menfi zararın talebi olanak dahilindedir. Culpa in contrahendo sorumluluğunda ise sözleşme ifa edilseydi söylemine gidilemeyeceğinden, hiç sözleşme yapılmasaydı mevcut olacak durum ile mevcut durum arasındaki fark tazmin talebini belirleyecektir. Ayrıca, ortada bir sözleşme olmadığı için aynen ifa veya bu sözleşmeden dönme seçenekleri tamamen kapsam dışında kalacaktır.
2)Hile –Culpa İn Contrahendo:
Liberal hukuk sistemlerinin olmazsa olmaz kaidelerinden biri de irade serbestisidir. Bunun içindir ki modern hukuk sistemlerinde çok önemli yer tutan hukuki işlemlerden biri olan sözleşmelerin geçerliliğinin koşullarından biri deiradenin sakatlanmamış olmasıdır. Her ne kadar irade sakatlığı halleri bugün için sözleşmeyi doğrudan geçersiz kılmamakta, bunun için iptal beyanını şart koşmakta ise de bu, iradenin önemini azaltmamaktadır. Aksine, iradeye verilen önemi kanıtlamaktadır. Zira, iradesi sakatlanan kişinin bu sözleşmeyle bağlı kalıp kalmaması, yine kişinin kendi iradesine bırakılmıştır. Hile, saikte yanılmadır ve irade sakatlığı halidir. Saikte yanılma, aldatma sebebiyle meydana gelmişse bunun adı hiledir. Diğer bir söyleyişle bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, sözleşme yapmaya sevk etmek için onda bile bile yanlış bir kanaat oluşturursaveya esasen mevcut yanlış kanaatidevam ettirilirse, hukuki anlamda hile söz konusu olur. Hilenin koşulları; aldatma, aldatma kastı ve illiyet bağıdır. Hile nedeniyle saikte yanılan kişi, hileyi öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde, karşı tarafa varması gereken irade beyanıyla sözleşmeyle bağlı kalmadığını belirterek sözleşmeden dönebilir. Hile nedeniyle süresi içinde feshedilen sözleşme, yapıldığı tarihten itibaren ortadan kalkar. Görüldüğü gibi; hile nedeniyle saikte yanılan kişi, belli süredekiirade beyanıyla sözleşmeyi geçersiz kılabilmektedir. Hile nedeniyle dönme hükümlerinin uygulanması için, hileden dolayı bir zarar meydana gelmesi aranmaz. İşte burası, hile ile culpa in contrahendo arasındaki kırmızı çizgiyi oluşturmaktadır. Çünkü zarar, culpa in contrahendonun kurucu unsurudur ve zararın olmadığı yerde culpa in contrahendo sorumluluğu doğmaz. Demek ki(bileşik mi ?), aldatılma sonucu saikte yanılan sözleşme tarafının hile hükümlerine başvurması için zarar aranmamaktadır. Ancak hile neticesinde ortada bir zarar varsa, bu zararın tazminin kapsamı culpa in contrahendo sorumluluğu dahilinde belirlenecektir. Başka bir söyleyişle sözleşmenin geçersiz olmasından kaynaklanan menfi zararı talep edilebilecektir.
II.KANUNLARDA DÜZENLENEN CULPA İN CONTRAHENDO HALLERİ
1)Vesayet AltındakiŞahsın Sorumluluğu (MK 452/2)
Vesayet altındakikişi, fiil ehliyetine sahip olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış ise, onun bu yüzden uğramış olduğu zarardan sorumlu olur.(TMK 452/2).Hukuki işlemin geçerliliği için aranan koşullardan biri de tam ehliyetli olmaktır. Tam ehliyetli olabilmenin unsurları; ayırt etme gücüne sahip olma, kısıtlı olmamak, ergin olmaktır. Ayırt etme gücüne sahip olmayanların kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, fiilleri hukuki sonuç doğurmaz. Bu kişiler tam ehliyetsiz grubuna dahildir. Ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlı olan kişiler, sınırlı ehliyetsiz grubuna dahil olan kişilerdir. Bu kişilerin yaptıkları hukuki işlemler –karşılıksız kazanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılması hariç-yasal temsilcilerinin rızası olmaksızın kendilerini bağlamaz.
Görüldüğü gibi vesayet altındakikişiler, sınırlı ehliyetsizdir. Dolayısıyla bu kişilerin yapacağı hukuki işlemlerin geçerli olabilmesi; ayrık durumlar saklı kalmak kaydıyla, yasal temsilcinin izin veya icazetine bağlıdır. Önceden izin alınmaksızın yapılmış işlem kısıtlıyı bağlamayacak ancak kendisiyle sözleşme yapan kişi bağlayacaktır. Yani, tipik bir askıda hükümsüzlük hali söz konusu olacaktır.
TMK madde 452’dekidüzenleme, yasal temsilcinin iznini almaksızın karşı tarafla hukuki işleme girişen ve sınırlı ehliyetsiz olduğu hususunda diğer tarafın yanılmasında kusuru olan kısıtlının işlemine, yasal temsilcinin icazet vermemesi ve bu yüzden sözleşmenin geçersiz olmasından karşı taraf için bir zarar doğması durumunda bu zararın tazmin edilip edilemeyeceğini, tazmin edilmesi durumunda ise sorumluluğun kapsamını düzenlemiştir.
TMK 452/2’dekidüzenleme, culpa in contrahendo sorumluluğunun tipik halidir. Normal şartlar altında yasal temsilci onay vermeyince sözleşme hükümsüz kalacak ve sözleşme nedeniyle taraflar, birbirlerine verdikleri şeyleri sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilecektir. Ancak karşı tarafta tam ehliyetli olunduğuna dair yanlış bir kanaat oluşturulursa, oluşturulan bu yanlış kanaate güvenden dolayı güvenen tarafın zararından vesayet altında ki kişi culpa in conthendo sorumluğuna göre sorumlu olacaktır. Tazminat, culpa in contrahendoya göre belirlenecek diğer bir söyleyişle zarar gören menfi zararını tazmin edebilecektir.
2)Kendi Kusuruyla Hataya Düşen Tarafın Akdi İptal Etmesinden Dolayı Karşı
Tarafın Uğradığı Zarardan Sorumlu Olması(TMK mad 30-35)
‘’Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf sözleşmeyle bağlı olmaz.’’
‘’Yanılan yanılmasında kusurlu ise sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür…’’
‘’Hata , irade ile beyan arasında istenmeyerek meydana gelen uygunsuzluk halidir. Bu durumda beyan, iç iradeyi doğrulamamaktadır. Hukuk düzeninin sonuç bağladığı hata hali, esaslı hatadır.’’ Türk Borçlar Kanunun 31.maddesine göre bazı haller özellikle esaslı sayılmıştır. Bunlar; sözleşmenin niteliğinde, konusunda, kişide, miktarda ve sözleşmenin zorunlu unsurlarında yanılmadır.’’
‘’ Esaslı yanılma hali, diğer irade bozukluğu hallerinde olduğu gibi hataya düşen tarafı baştan itibaren bağlamaz.’’ Karşı taraf ise bu sözleşmeyle bağlıdır. Sözleşme, bu haliyle batıl değildir, iptal edilebilir bir sözleşmedir. Hata nedeniyle sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen taraf, hatayı öğrendiği andan itibaren bir yıllık süre içerisinde bunu karşı tarafa beyan etmelidir. Bir yıllık süre hak düşürücü üredir. Hak, süresi içinde kullanılmadığı takdirde yanılan tarafı da bağlar.
Bu durumda kendi kusuruyla hataya düşen tarafıniptal beyanıyla sözleşmeyi geçersiz kıldığı hallerde karşı tarafın sözleşmenin geçersiz olmasından kaynaklanan zararının tazmini sorunu ortaya çıkacaktır. Elbette, bu zarar tazmin edilecektir. Ancak, zarar hangi hukuki dayanağa oturtulacak ve hangi kapsamda ele alınacaktır? Söz konusu zararın tazmininin dayanağını culpa in contrahendo sorumluluğu oluşturacaktır. Görüldüğü üzere, culpa in contrahendonun genel unsurları (kusur, zarar ve illiyet bağı) ve özel unsuru (sözleşme yapma saiki) oluşmuştur. Bu durumda zarar, culpa in contrahendo kapsamında tazmin edilecek ve kendi hatasıyla yanılan taraf, karşı tarafın bu konudaki menfi zararını tazminle sorumlu olacaktır.
3)Temsil Edilenin, Temsil Edenle Temsil İlişkisi Sona Erdikten Sonraki
Yükümlülüklerini İhmal Etmesinden Doğan Sorumlulukları (TBK mad. 44)
Temsilciye yetki belgesi verilmişse; yetkinin sona ermesi durumunda temsilci, bu belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin belirleyeceği yere bırakmakla yükümlüdür. (TMK
mad.44/1)
Temsil olunan veya halefleri; temsilcinin belgeyi geri vermesi için gerekeni yapmazlarsa, bundan dolayı iyi niyetli 3. kişilerin zararını gidermekle yükümlüdür olurlar. (TMK MAD.44/2) Temsil, bir kişinin temsilci sıfatıyla diğer bir kişi adına ve hesabına veya kendi adına ve temsil edilen hesabına hukuki işlem yapmasıdır. Birinci halde doğrudan temsil, ikinci halde ise dolaylı temsil söz konusudur. Temsil yetkisi, kanundan veya hukuki işlemden doğar.
Kanundan doğan temsil yetkisine kanuni temsil, bu temsilciye de yasal temsilci denir. Hukuki işlemden doğan temsil yetkisine de iradi temsil ve bu temsilciye de iradi temsilci denir.
Temsil yetkisi vermeye ilişkin hukuki işlemin geçerliliği,yasada aksine hüküm yoksa hiçbir şekle bağlı değildir. Ancak, uygulamada temsil yetkisinin ispatı için temsilciye yetki belgesi verilir.
Culpa in contrahendo sorumluluğu, temsil ilişkisinde genel anlamda iki şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan birinde yetkisiz temsilci, kendisini hata ile yetkili sanarak üçüncü kişi ile hukuki işlem yapar. Bu halde, işlemin hükmü askıdadır. Temsil edilen onay verirse, hukuki işlem geçerli olur. Onay vermez ise, hukuki işlem baştan itibaren geçersiz olur. Culpa in contrahendo sorumluluğu; yetkisiz temsilcinin yaptığı işleme, temsil edilenin onay vermemesi halinde ve sözleşmenin geçersiz olması durumunda ortaya çıkar. Bu durumda, yetkisiz temsilci sözleşme öncesi kusurundan dolayı karşı tarafın uğradığı menfi zarı tazminle yükümlüdür. Bu tazmin yükümlülüğü, culpa in contrahendo sorumluluğudur.
Temsil ilişkilerine bağlı bir diğer culpa in contrahendo sorumluluğu hali ise, temsil ilişkisinin sona ermesine rağmen yetki belgesinin geri alınmaması, temsil edilen veya haleflerinin temsil belgesini geri almak için kendilerinden beklenen özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda söz konusu olur. Şöyle ki, temsil yetkisi sona erdiğinde temsil edilen veya halefleri yetki belgesinin iadesine temsilciyi zorlamalıdır. Gerekiyorsa bu taleple dava açılmalı ve yetki belgesinin iadesi sağlanmalıdır. Temsil edilen veya halefleri, bu yükümlülüklerini ihmal ettikleri takdirde yetki belgesine güvenerek temsilci ile sözleşme yapan iyi niyetli üçüncü kişinin menfi zararlarını tazmin ile yükümlü olurlar. Bu tazmin talebinin kapsamı da culpa in contrahendoya göre belirlenecektir.
4)Baştaki Objektif İmkansızlığı Bilen Borçlunun Sorumluluğu
Alacaklının borçluya karşı ifa davası açabilmesi için her şeyden önce borcun ifası mümkün olmalıdır. Borcun kaynağının dayandığı hukuki sebep, geçerli olmakla beraber borcun ifası objektif olarak imkânsız ise borçlunun kusuru da yok ise borç sona erer. Ancak borcun ifası borçlunun kusuruyla imkânsız hale gelmişse, edimin yerini tazminat borcu alır. Borçlunun kusuruyla ifanın imkansızlaştığı haller iki ayrı zaman diliminde gerçekleşebilir.
Eğer kusurlu ifa imkansızlığı sözleşme yapıldıktan sonra söz konusu ise, borçlunun sorumluluğu TBK mad. 112 kapsamında ele alınır. İmkânsızlık, sözleşmenin kurulduğu anda zaten mevcut ve borçlu da bundan haberdar olduğu halde ses çıkartmamış ise bu halde sözleşme geçersiz olacak, ancak imkansızlığı bildiği halde sözleşmeyle taahhütte bulunan taraf diğer tarafın bu yüzden uğradığı zararı culpa in contrahendo sorumluluğuna göre tazminle yükümlü olacaktır.
III.KANUNLARDA DÜZENLENMEMİŞ OLAN CULPA İN CONTRAHENDO HALLERİ
1)Koruma Yükümlülüğüne Dayanan Culpa İn Contrahendo Sorumluluğu
Koruma yükümlülüğü ile tarafların kurulacak sözleşme dışındaki menfaatlerinde-özellikle malvarlığı ve kişilik değerlerinin- korunması amaçlanır. Bu anlamda taraflardan her biri veya yardımcıları diğer tarafa, hatta diğer tarafın dışında onun koruma alanındakikişilere zarar vermemek için gerekli dikkat ve özeni göstermek, koruma yükümlülüğüne uymak zorundadır. Zira, görüşmelerin başlamasıyla görüşenler arasında kurulan güven ilişkisi koruma yükümlülüklerini de kapsar. Genelde bu konuda Alman Mahkemesinin vermiş olduğu meşhur muşamba topu davası örnek gösterilebilir.
2)Kişinin Sözleşme Yapma Niyeti Olmaksızın Karşı Tarafta Sözleşme Yapma Ümidi
Uyandırmasından Doğan Culpa İn Contrahendo Sorumluluğu
Bu sorumluluk, türü genelde şekil nedeniyle geçersiz olan bir sözleşmeye, geçerli olduğu zannıyla masraf eden karşı tarafın zararının tazminini konu edinir. Eğer kişi kendi hal ve hareketleriyle, bilerek ve isteyerek, geçersiz bir sözleşmenin hüküm doğuracağı konusunda karşı tarafta bir intiba oluşturmuşssa, sözleşmenin geçersiz olmasından dolayı zarar gören iyiniyetli karşı tarafın zararı, culpa in contrahendo kapsamında tazmin edilmelidir.
3)Görüşmeler Esnasında Kast Veya İhmal İle Karşı Tarafa Yanlış Bilgi Verenin
Sorumluluğu
Sözleşmenin tarafları sözleşme koşullarıyla ilgili karşı tarafın kararını etkileyebilecek konular hakkında açıklama yapmak –susmak yeterli değil- ve doğru bilgi vermek zorundadırlar. Bu ilişki, taraflar arasında bir hukuki ilişkiye dayanıyorsa –vekalet sözleşmesi veya temsil vb.-yanlış bilgi verenin sorumluluğu, bu ilişkiye göre çözülür. Ancak böyle bir ilişki yoksa, bu da bir culpa in contrahendo sorumluluğudur. Böyle bir durumda; tarafların açıklama yapma alanının belirlenmesi, sözleşmenin niteliği, görüşmelerin gelişme biçimi, tarafların amaç ve bilgileri göz önünde tutularak her somut olay, şartlarına göre değerlendirilmelidir. Bu koşullarda culpa in contrahendo sorumluluğunun doğabilmesi için, yanlış bilgi verenin kusurlu olması zorunludur. Zira kusur, culpa in contrahendo sorumluluğunun genel ve kurucu bir unsurudur. Ayrıca karşı tarafın kendi hatasıyla yanıldığını anlayan taraf, culpa in contrahendo sorumluluğunun gereği olarak onu uyarmakla yükümlüdür.
SONUÇ
Culpa in contrahendo ile sözleşme arasında sıkı bir ilişki vardır. Ancak; sözleşme görüşmeleri safhasından sonra bir sözleşme geçerli olarak kurulmuş ise, sözleşme görüşmelerindekikusurun neden olacağı zarar, sözleşme hükümleri çerçevesinde çözülecektir.
Zira ayakta bir sözleşme varsa, oarda culpa in contrahendo dan bahsedilemez. Ancak, sözleşme görüşmeleri safhasına girilmiş, buna rağmen sözleşme kurulmamış veya hükümsüzlüğe tabi olmuş ve bu hususta tarafların en azındanbirininihmali varsa, bu ihmal neticesinde zarar doğmuşsa bu sorumluluk türü culpa in contrahendo sorumluluğudur.
Culpa in contrahendo sorumluluğundan doğan zararın türü, bu sorumluluğun uygulanabilmesi için bir ayrım oluşturmaz. Söz konusu zarar malvarlığına yönelik bir zarar olabileceği gibi vücut bütünlüğüne, kişilik haklarına yönelik bir zarar daolabilir. Yeter ki zarar, bir sözleşme görüşmesinde meydana gelmiş olsun. Büyük bir alışveriş mağazasına giden kişinin mağazadan içeri girmesiyle, bir görüşme aşamasını başladığının kabulü gerecektir. Kişi oraya alışveriş saikiyle girmiştir ve karşı tarafın koruma, gözetme yükümlülüğü başlamıştır. Bu aşamada kişinin uğrayacağı her türlü zarar, karşı tarafın kusuruna bağlanabildiği ölçüde culpa in contrahendo sorumluluğuna dayanacaktır.